Ateş, insan vücudunun incinmeye karşı gösterdiği
sayısız tepkilerden biridir. Hemen hemen bütün hastalıklarda ateş az
çok yükselir. Ateş bu nedenle hastalık varlığını yansıtan çok sağlam
bir belirtidir; yükselişindeki ve düşüşündeki özellikler, teşhise
götüren ipuçları olabilir.
İnsan
vücudunun sıcaklığını denetleyen mekanizma çok etkili olarak çalışır.
İnsan ve memeli hayvanların vücutlarının sıcaklığı, ortamın çok
değişebilen sıcaklığına ve uyanıkken gösterilen faaliyetle uykudaki
durum arasındaki büyük farklara rağmen, çok dar bir sınır içinde
dalgalanır, öte yandan, hastalanan bir kimsenin vücut sıcaklığı
yükselir ve yüksek bir düzeye ulaşır.
Vücut sıcaklığı, başta karaciğer ve kaslar olmak üzere, vücudun
çeşitli organlarında besinlerin karmaşık bir kimyasal değişiklik
geçirerek yanmaları sonucu oluşur. Derinin ışınım, buharlaşma ve
konveksiyon ile soğuması, akciğerlerden nemin uçup gitmesi ve sindirim
sırasında gerekli enerjinin harcanması işlemleri ısının kaybını
gerçekleştirir. Vücudun yüzeyinde akan kan miktarı ve terbezlerinin
işleyişleri ısı kaybını düzenleyen önemli öğelerdir. Bu işlemler beynin
hipotalamus adı verilen bölgesindeki bir merkezden yönetilir. Bu
bölgede meydana gelen urlar, vücut sıcaklığında büyük değişikliklerin
ortaya çıkmasına yol açar, vücut sıcaklığı normal sınırların üstüne ya
da altına taşabilir. Vücut sıcaklığının normalin altına inmesine
hipotermi, üstüne çıkmasına ise hipertermi adı verilir.
ATEŞ YÜKSELMESİNİN NEDENLERİ
Ateş yükselmesinin çeşitli türlerini anlatmadan önce, ateşin neden
ve hangi mekanizma ile yükseldiğinin kesinlikle bilinmediğini
belirtmek doğru olur. insandan insana değişen özelliklerin de nedeni,
kesinlikle bilinmemektedir. Bazı kimseler en küçük bir sıcaklık
yükselmesine dayanamayıp bitkin bir duruma gelirler. Bazı kimseler ise
vücut sıcaklıkları çok yüksekken bile fazla rahatsız olmazlar. Bazı
insanlar vücutlarındaki ufak bir sıcaklık yükselmesini farkederler.
Bazı insanlar, çok fazla yükseldiği halde vücut sıcaklığındaki artısı
ancak derece yardımıyla öğrenirler. Genellikle, veremli hastalar
böyledir; yükselen vücut sıcaklığına rağmen kendilerini iyi
hissedebilirler.
Baş ağrısının, kas
ağrısının, iştahın azalmasının ve uykunun kaçmasının ateşe eşlik eden
bulgular mı, yoksa ateşin yükselmesine yol açan nedenlerin birer
belirtisi mi olduğu sorusunun cevabı da verilmemiştir. Bazı
belirtilerin ateş yükselmesine özgü olduğu kesindir; titreme, ateş
yükseldiği zaman vücutta görülen üşüme duygusu, böyle belirtilerdir.
Titreme sonucu kaslarda ısı meydana gelmekte ve böylece vücut
kaybettiğinden fazla ısı üretebilmektedir. Buna karşılık, ısının
düşmesini sağlamak için de terbezleri etkinliğe geçer ve hastanın aşırı
şekilde terlediği görülür. Ateş yükselmelerinde dudaklarda birtakım
kabarcıklar görülebilir. Bunlara tıp dilinde herpes labialis adı
verilir. Çocuklarda vücudun istek dışı kasılmalar göstermesi,
ihtiyarlarda ve alkoliklerde uzun süreli ateş yükselmeleri sırasında
bilinç bulanıklığı ve anormal davranışlar görülmesi olağandır.
GECE YÜKSELEN ATEŞ
Normal durumlarda insanın vücut sıcaklığı 37°C civarındadır. Bunun
üst ve alt sınırları 36°C ve 37,3°C dir. Vücut sıcaklığı yirmi dört
saat içinde değişiklikler gösterir. Uyanıldığı zaman genellikle düşükçe
olup, yavaş yavaş yükselir ve yaklaşık olarak saat 22′de en yüksek
noktasına ulaşır; bundan sonra yeniden düşmeye başlar. Bu değişiklik
insanın yirmi dört saat içinde gösterdiği etkinliğin sonucu değil dir.
Çünkü gündüz uyuyan ve gece çalışan gece işçilerinde bile, vücut
sıcaklığının yükselip alçalması bu özelliklerini korur. Hastalarda da
bu dalgalanma devam eder; hastanın vücut sıcaklığı geceleri daha yüksek
olur.
Çocuklardaki sıcaklık
düzenleme mekanizması erişkinlerdeki kadar verimli çalışmaz. Bu
nedenle, sıcak havalarda biraz fiziksel faaliyet gösteren çocuğun vücut
sıcaklığı anormal şekilde yükselebilir. Bu tür yükselmeler anormal
kabul edilmemelidir. Yükselme hemen bir terleme ile dengelenecek ve
vücut sıcaklığı düşecektir.
ÖLÇÜ ALETLERİNİN DOĞRULUĞU
Vücut sıcaklığı erişkin kimselerde ağızdan ya da koltuk altından,
komada bulunanlarda ve çocuklarda rektumdan ölçülür. Rektum sıcaklığı,
ağzınkinden genellikle yarım derece kadar daha yüksektir. Vücut
sıcaklığının ölçülmesi için kullanılan termometrenin, yerinde en az iki
dakika bırakılması gerekir. Termometre, kullanılmadan önce soğuk suyla
yıkanmalı ve silkelenerek içindeki cıva sütunu düşürülmelidir. Hasta,
ağzında termometre tutarken ağzını sıkı sıkı kapatmalı ve ağzından
değil burnundan soluk alıp vermelidir. Hastanelerde hastanın ateşi
genellikle sabah ve akşam belirli saatlerde alınır. Bazen her dört
saatte bir, derecenin alınması gerekebilir.
Alınan derece yanında nabız ve solunum sayısı da saptanır. Evinde
yatan bir hastanın derecesinin günde iki defadan fazla alınması
gerekmez. En uygun saatler sabah 9 ile öğleden sonra 19′dur.
Antibiyotiklerin keşfinden önce, hastanın ateşi hastalığı boyunca
sürerdi. Bugün, penisilin ve öbür antibiyotiklerin kullanılması
hastalıklarda uzun süren ateşli devreleri ortadan kaldırmıştır.
KISA VE UZUN SÜRELİ ATEŞLER
Kısa süreli ateşler çok defa çocuk hastalıkları sonucudur.
Kızamık, kabakulak, çiçek, virüs enfeksiyonları, streptokok
enfeksiyonları bu tür hastalıklar arasındadır. Ancak, zatürree, virüs
hastalıkları, tifoid ve sıtmada da böyle kısa süren bir ateş yükselmesi
görülebilir. Bu durumda çok defa birden 39-40°C’ye yükselen bir ateş,
kırıklık, titreme, sırt ağrısı, göz ağrısı, iştahsızlık görülür. Bazen
lenf düğümlerinde büyüme, dalakta genişleme ve vücutta da döküntü olur.
Kan tablosu, hastalığa uygun bir şekilde değişebilir. Bu hastalıklarda
derecenin yükselmesi sadece belirtilerden biridir.
Derecenin düşürülmesi yanında ana nedenin de giderilmesi gerekir.
Bazen uzun zaman devam ettiği halde önlenemeyen ateş yükselmelerine de
rastlanır. Bazı kanser türleri böyle uzun ateş yükselmelerine yol
açabilirler. Lösemi, lenf düğümlerinin, kemiğin, pankreasın,
karaciğerin ve böbreğin kanserlerinde bu tür ateş yükselmelerine sık
rastlanır. Lenf düğümlerinin bir tur kanseri olan Hodgkin hastalığında
hafif bir ateş görülür. Buna Pel-Ebstein ateşi denir. Bazen bu ateş
hastalığın ilk belirtisini teşkil edebilir. Lösemilerde de bu tür ateş
yükselmelerine rastlanır, ama kan sayımı durumu ortaya koyacağı için
lösemiye bağlı ateş yükselmesi uzun süre nedeni bilinmeyen ateş olarak
kalmaz.
Ateşin yükselmesine yol
açabilecek başka bir hastalık grubu da kollagen hastalıklardır. Bu
hastalıklar deriyi ve kemiği tutar. Lupus eritematosus, periarteritis
nodosa bu tür hastalıklardandır. Her ikisinde de hafif ve uzun süreli
ateş yükselmeleri görülür. Romatizma kökenli artrit de ateşin böyle
yükselmesine yol açabilir. Bu hastalıkta da, eklemlerde şişkinlikler
başlamadan aylarca önce hafif bir ateş yükselmesi görülebilir.
Ateş yükselmelerinin nedenleri arasında verem hastalığı hala
önemli bir yer tutar. Bu hastalık akciğerlerdeyse teşhisi güç değildir.
Ancak, kemik, lenf düğümleri ve böbrek gibi akciğer dışı organlarda
yerleşen verem mikrobunun yol açtığı hastalıkta, özellikle erken
devrelerde teşhise ulaşmak oldukça güç olabilir. Malta humması, amipli
dizanteri, şiştosoma, mantar hastalıkları da ilk belirti olarak ateş
yükselmesi yaparlar.
Antibiyotiklerin keşfinden sonra öldürücü olma niteliğini yitirmiş olan
kalp iç zarı yangılanması da ateşli bir hastalık olarak ortaya çıkar.
Ateş yükselmesi, insan vücudunun, kendine olumsuz etki yapan bir
etkene karşı gösterdiği bir tepkidir. Nedeni bilinmeyen ateş
yükselmelerinde akyuvarların sayımı ve akyuvar tiplerinin birbirlerine
olan oranlarını yansıtan formülün saptanması en iyi ipuçlarını
sağlayabilir.
LABORATUVAR İNCELEMELERİ
Akyuvarların sayılması dışında, bazı kan incelemeleri ve kan
örneği alınıp içindeki mikrobun üretilmesi anlamına gelen «kan
kültürü», nedeni bilinmeyen ateş durumlarında nedenin bulunmasına
yarar. Ateşin yükselmesine yol açan mikrop kan dolaşımında
bulunmaktaysa, bu çaba olumlu sonuç verir. Birçok mikroplara karşı kan
serumunda beliren bağışıklık cisimlerinin varlığını ve çoğaldığını
saptayan serolojik testler de işe yarar. Bu testlerin haftada bir
yapılması, belirli bir bağışıklık cisminin miktarının çoğaldığını
göstererek etkenin belirlenmesine yol açar. Kan kültürleri de her gün
yapılmalıdır. Kan kültürü sonuçları, idrar, dışkı, omurilik sıvısı,
plevra sıvısı gibi başka vücut salgılarının kültürleri yapılarak
desteklenir. Böylece hastanın durumu daha iyi değerlendirilir.
Bazen belirli bir dokudan bir parça alınıp (biyopsi), mikroskop
altında incelenir. Bazı durumlarda röntgen çekilmesi, ya da vücudun
belirli boşluklarına, gözetlemeyi sağlayan borucukların sokulup
bakılması zorunlu olur. Bu borucuklarla yapılan incelemeye endoskopi
adı verilir. Endoskopi çok yararlı sonuçlar verir.
Nedeni belirsiz ateş olaylarının değerlendirilmesinde başka
yöntemlerden de yararlanılır. Bazı olaylarda plazma proteinleri (yani
plazma albümini, plazma fibrinojeni ve plazma’ globülini) miktarlarının
ve oranlarının değiştiği bilinmektedir. Karaciğer hastalıkları,
kollagen hastalıklar, sarkoidoz, verem ve bazı virüs hastalıklarında bu
inceleme çok yararlı sonuçlar sağlar. Alyuvarların çökme hızlarının
ölçülmesi demek olan eritrosit sedimantasyon hızı da yararlı olur. Bu
hücrelerin çöküşlerindeki hızlanma, gebelik dışında hiç bir normal
durumda görülmez. Sedimantasyon, iyileşmekte olan hastalarda ateş
düşmeden önce düşmeye başlar; ateşi yükselecek vakalarda da ateş
yükselmeden önce yükselir.
Derece
belirli bir miktarın üstüne yükselmeden ateş düşürücü ilaçlar
kullanılmamalıdır. Vücut sıcaklığı 40 °C’nin üstüne çıkarsa hastayı
rahat ettirmek ve deriden buharlaşmayı kolaylaştırmak amacıyla, soğuk
su emdirilmiş süngerlerle derisi ovulur. Bu işleme iki ya da dört
saatte bir devam edilebilir. Sıcaklık çarpması ya da vücut sıcaklığının
42°C’yi aşması durumlarında hastayı buzlu suya sokmak uygun olur.
Ateşi yükselen hasta çok iyi beslenmelidir. Hastaya sevdiği
yiyecekleri vermek ve bunların yüksek kalorili olmasına dikkat etmek
gerekir. Ayrıca sindirimi aksatmayan ve yeterince protein sağlayan,
yiyecekler seçilmeli ve hastanın terlemesini ve idrara düzenli
çıkabilmesini sağlamak için gerektiği kadar su ve benzeri sıvılar
verilmelidir. İyi bir perhiz ve bakım hastaya kısa sürede eski gücünü
kazandırır.
29 Aralık 2012 Cumartesi
13 Aralık 2012 Perşembe
Bitkisel Ürünlerin Yararları ve Zararları
Bugün birçok tarımsal ürünün sadece besin alımında değil aynı zamanda
ilaç sanayinde kullanıldığı da bilinmektedir. Bu ürünler tarım
üreticileri tarafından çeşitli yollar ile elde edilebildiği gibi
bitkinin çeşitli yerlerinden de elde edilebilir. Genellikle bu gibi
tarım ürünleri son dönemlerde yaygın olarak bitkisel ilaçlar içerisinde
yer almaktadır. Bu ilaçları kullanım alanları ve elde ediliş yollarına
göre şu şekilde inceleyebiliriz.
Bitkisel içerikli ilaç ya da ürünlerin tamamı, bitkinin kök, gövde, yaprak ya da çiçeklerinden elde edilmektedir. Elde edilen ürünlerin, bitkinin hangi kısmından alındığı yoğunluğu açısından önemlidir. Bitki çeşitleri de etken maddeleri olarak farklı içeriklere sahiptir. Ayrıca bitkilerin yetiştirilmiş oldukları bölgeler ve hasat zamanları da içlerinde bulunan maddelerin miktarını ya da yoğunluğunu belirlemektedir. Örneğin ülkemizde birçok noktada bitkisel çay üretimi yapılmaktadır. Belirli bir miktara kadar vücut bu çaylara karşı herhangi bir tepki göstermese de aşırı tüketim sonucu vücudun kalıcı ya da geçici hasarlar görmesi mümkün olabilir.
Bu gibi zararların temel sebebi, bitkiler üzerinde yetiştirilme sırasında her hangi bir dozaj ayarının yapılamayacak olmasıdır. Örneğin demlemiş olduğunuz çayı ne kadar az kullanırsanız kullanın, çayın içerisinde yer alan etken madde miktarını tahmin edemezsiniz. Bitkisel ilaçlarda ise durum biraz daha farklıdır. Bitkisel ilaçlarda kullanılan madde miktarı ve etkileri belirlidir. Yani bitkiler doğal olsa da tamamen yararlıdır düşüncesi yanlıştır. Bitkisel ilaçların ya da çayların mutlaka doktor gözetiminde kullanılması gerekmektedir. Bugün uyuşturucu madde yapımında kullanılan ürünlerinde bitki olduğunu unutmayın.
Günümüzde ise diyetlerde ve kilo verme programlarında sıkça kullanılan bitkisel ilaçlar bulunmaktadır. Bu ilaçların hangi açıdan ne kadar etkili olduğu yeterince bilinmemektedir. Kilo vermek için yardımcı ürünler arasında yaygın olarak kullanılan HCG hormon diyeti onaylanmış tıbbi bir diyet değildir. Bu hormon diyeti, FDA tarafından onay alamadığı gibi laboratuar ortamında yapılmış bir çalışmada bulunmamaktadır. Kişilerde bu yöntemin kilo verdirici sebeplerinden birisi, az miktarda kalori alınması ve düzensiz beslenme biçimidir. HCG yan etkileri olarak baş ağrısı mide bulantısı gibi etkileri gösterebilir.
Bitkisel içerikli ilaç ya da ürünlerin tamamı, bitkinin kök, gövde, yaprak ya da çiçeklerinden elde edilmektedir. Elde edilen ürünlerin, bitkinin hangi kısmından alındığı yoğunluğu açısından önemlidir. Bitki çeşitleri de etken maddeleri olarak farklı içeriklere sahiptir. Ayrıca bitkilerin yetiştirilmiş oldukları bölgeler ve hasat zamanları da içlerinde bulunan maddelerin miktarını ya da yoğunluğunu belirlemektedir. Örneğin ülkemizde birçok noktada bitkisel çay üretimi yapılmaktadır. Belirli bir miktara kadar vücut bu çaylara karşı herhangi bir tepki göstermese de aşırı tüketim sonucu vücudun kalıcı ya da geçici hasarlar görmesi mümkün olabilir.
Bu gibi zararların temel sebebi, bitkiler üzerinde yetiştirilme sırasında her hangi bir dozaj ayarının yapılamayacak olmasıdır. Örneğin demlemiş olduğunuz çayı ne kadar az kullanırsanız kullanın, çayın içerisinde yer alan etken madde miktarını tahmin edemezsiniz. Bitkisel ilaçlarda ise durum biraz daha farklıdır. Bitkisel ilaçlarda kullanılan madde miktarı ve etkileri belirlidir. Yani bitkiler doğal olsa da tamamen yararlıdır düşüncesi yanlıştır. Bitkisel ilaçların ya da çayların mutlaka doktor gözetiminde kullanılması gerekmektedir. Bugün uyuşturucu madde yapımında kullanılan ürünlerinde bitki olduğunu unutmayın.
Günümüzde ise diyetlerde ve kilo verme programlarında sıkça kullanılan bitkisel ilaçlar bulunmaktadır. Bu ilaçların hangi açıdan ne kadar etkili olduğu yeterince bilinmemektedir. Kilo vermek için yardımcı ürünler arasında yaygın olarak kullanılan HCG hormon diyeti onaylanmış tıbbi bir diyet değildir. Bu hormon diyeti, FDA tarafından onay alamadığı gibi laboratuar ortamında yapılmış bir çalışmada bulunmamaktadır. Kişilerde bu yöntemin kilo verdirici sebeplerinden birisi, az miktarda kalori alınması ve düzensiz beslenme biçimidir. HCG yan etkileri olarak baş ağrısı mide bulantısı gibi etkileri gösterebilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)